19 Ocak 2011 Çarşamba

Monolog


İki tarafı ağaçlarla kaplı bir yol… Sonu yok. Yürüyorum. Gökyüzü o kadar güzel ki! Kar tanelerinin peş peşe gelişini sabaha kadar izleyebilirim. Ağaçlar beyaz pijamalarını giymiş, gecenin gelmesini bekliyor. 

Aslında güzel bir gündü bugün. Ama nedense üzülmem gereken bir şey varmış gibi hissediyorum. Güzel bir gün geçirmeyi hak etmiyormuşum gibi… Olayların yeterince güzel geçmesi şaşırtıyor beni.

Doğru söylemek gerekirse, şehrin bu beyazlarla kaplı halini seviyorum. Bu manzarayı seyretmek, bembeyaz tenli bir bebeğin uyurkenki mimiklerini seyretmek gibi. Şehir temiz görünüyor en azından. Ama soğuk. Soğuğu sevmiyorum. Keşke kar sıcak olsaydı. Bakın yine şikâyet etmeye başladım. Ben böyleyim işte. Hiçbir şeyle yetinemiyorum. Gerçi bu halimden memnunum. Çünkü çok mutlu olduğumu hayal ettiğim zamanlarda hep aynı soruyla karşılaşıyorum: Ya sonra? Büyük mutluluğun sonunda daha büyük bir mutluluk mu var? Eğer öyleyse iyi ama ya kötü bir şey varsa? Kendimi riske atamam. Ya da bunları merak etmek, cevaplarını hiç bulamamak çok daha güzel. Yoksa ne anlamı kalırdı ki yaşamanın?

Ve ben araştırmayı seviyorum. Bunu daha yenilerde fark ettim. Benim için bir şeyi bilmek önemli değil, o bilgiyi elde etmeye çalışmak önemli. Bir şeyi elde etmek için ne kadar fazla çaba gösteriyorsan, o şey senin için o kadar değerli oluyor. Aslında bu tür cümleleri seviyorum. Hayat hakkında küçük ipuçları gibiler. Neden bilmiyorum ama son zamanlarda bu tür cümleleri çok sık kullanmaya başladım. Böyle gidersem erdem küpü olup çıkacağım. 

Erdemli olmak… Acaba şu karşıdan gelen mavi paltolu adam bunun anlamını biliyor mudur? Amaan! Erdemli olmak da çelişkili. Herkes erdemli olmaya çalışıyor. Oldun diyelim, ne oldu? Çok şey bilmenin ağırlığı omuzlarında ve artık yapacağın bir şey kalmadı. Kendine yeni bir hedef bulman gerekecek. Anlaşılan her şey tekrardan ibaret. Bu da insanları oyalamanın bir yolu olmalı. 

İnsanları anlayamıyorum. Biraz önce selam verdiğim kadın beni tanımadı. Daha dün tanışmıştık. Ben tanımamış olsam bile bana selam verene karşılık veririm. Benim asıl anlamadığım insanların değişmiş olması. 21. Yüzyıl ruh hali ya da teknolojinin insanlar üzerindeki olumsuz etkisi. Toplumla birey arasındaki mesafe o kadar fazlalaştı ki, dayanışmadan, beraberlikten, hatta sevgiden söz etmek mümkün değil. Bunu kadının yüz hatlarından da anlamak kolaydı. Ya da giydiği giysinin renginden… Gri…

Bu kadar yürüyüş yeter. Kardan adama döndüm. Zaten ağaçlar da uyumuş. Evi olmayanlar uyumak için bankamatik aramaya başladılar bile. Eve de geldim zaten.  Manzaralı bir hayat analizinden sonra sıcak bir ortamda dumanı üzerinde bir kahve iyi gelecektir bana. Pencereden dışarıyı izlerim. Kar tanelerinin yıldıza benzeyen yapılarını… Gelip geçenleri… Mutlu insanları, mutsuz insanları… Koşanları, yürüyenleri… Bu kalabalıkta birbirine çok yakın ama duygusal anlamda bir o kadar uzak insanları…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder